Narsizm deyince aklımıza genellikle kendine hayran, benmerkezci, kibirli ve eleştirilere kapalı kişiler gelir. Ancak narsizmin her zaman bu kadar gözle görülür olmadığını biliyor muydunuz? Kırılgan narsizm, dışarıdan bakıldığında narsist kişilik özelliklerini hemen fark edemeyeceğimiz, daha derinlerde gizlenmiş bir narsizm türüdür. Aşırı duyarlılık, kırılganlık, diğerlerine bağımlılık, düşük özgüven, çalışma için isteksizlik, dağılmışlık ve güvensizlik ile karakterize edilmiştir.
Ayrıca tehdit olarak algılanan diğerlerinden kendini korumak için tetikte olma ve haklılık hissi; ruh halini kontrol etmedeki zorluktan kaynaklanan duygusal kırılganlık ve duyguları yoğun yaşama hali; hayal kırıklığı ve utançtan korumanın doğurduğu sosyal çekingenlik; sosyal olarak mesafeli, soğuk görünüm kırılgan narsisizmin diğer özellikleridir. Tüm bunların yanında büyüklenmeci narsisizmde bulunmayan empatinin varlığı, küçümsenmeye karşı hassasiyet, boyun eğme, haset, idealleştirmeye yatkınlık gibi özelliklerin de bulunduğunu ileri sürülmektedir. Devamını Oku... 'Kırılgan Narsizm: Gizlenen Hassasiyetin Yansımaları'

Hayatınızın tam da olması gerektiği gibi göründüğü anlarda içinizde yankılanan o tuhaf boşluk hissi ile tanıştınız mı? Sabah kahvenizin tadını almadığınızda, kalabalık bir ortamda yalnız hissettiğinizde, en sevdiğiniz müziği dinlerken bile içinizin sıkıştığı anlarda… Hiçbir şeyin yanlış gitmediği ama hiçbir şeyin tam da doğru hissettirmediği o zamanlar…
Hayat bazen beklenmedik olaylarla bizi altüst edebilir. Bir kazadan kurtulmuş olabilirsiniz, sevdiğiniz birini kaybetmiş olabilirsiniz ya da savaş, deprem gibi felaketlerin ortasında kalmış olabilirsiniz. Fiziksel yara izleri zamanla iyileşse de bazı izler görünmez. İçimizde derin bir iz bırakır.
Bazı “çocuk”lar için yeni bir gün oyunlarla, kahkahalarla dolu bir maceraya çağrıydı. Ama bazıları için yeni gün, yeniden üstlenilmesi gereken sorumlulukların hatırlatıcısıydı. İşte o çocuklardan biri henüz ayakkabılarına sığan ayaklarıyla önce mutfağa giderdi. Bir şeyler hazırlardı, sonra kendini daha sonra kardeşlerini… Bu sanki onun doğuştan gelen bir göreviydi.
Yas, bir kayıp yaşandığında hissedilen doğal bir duygusal tepkidir. Ancak bazı ailelerde kayıpları dile getirmek “zayıflık” olarak görülüp bastırılabilir. Bu bastırılan duygular, aile dinamiklerinde kopukluklar yaratır ve zamanla üstü örtülü travmalar haline gelir. Bazen bu gizlenen “yas”lar ya da ifade edilmeyen kayıp duyguları, sadece gizlendikleri nesilde değil, sonraki kuşakları da etkiler. Psikoloji literatüründe bu fenomen, kuşaklararası aktarım olarak adlandırılır ve travmatik yaşantıların üstü örtülü şekilde sonraki nesillere aktarılmasını içerir.
Mükemmeliyetçilik, kişinin başarısızlık algısına karşı aşırı hassasiyet geliştirmesi, kendine karşı sert eleştirilerde bulunması ve sık sık yetersizlik hissi yaşamasıyla karakterizedir.
“Uzun ilişki”nin sona ermesi, kişinin hayatında büyük bir boşluk yaratabilir. Bu süreç, hem duygusal hem de zihinsel olarak bireyin kendisini sorguladığı aynı zamanda kendisini yeniden inşa ettiği ve yeni bir başlangıç için adımlar attığı bir dönemdir de aslında. Tabii ki bu süreçte bol özlem, pişmanlık ve yorgunluk hissetmek kaçınılamazdır. Hiçbir duygu hissetmemek, hiçbir şey olmamış gibi hayat akışına devam etmek sağlıklı olmayan bir süreçtir. Bu durum olumsuz duyguların bastırıldığı ya da kaçınıldığını anlamına gelebilir. Bastırılan duygular dönüşerek bir farklı bir yerde, farklı zamanda şiddetli bir şekilde ortaya çıkabilir. O zaman olumsuz duyguların üstesinden gelmek daha da zorlaşabilir. Bu nedenle ilişki bittiğinde hissedilen tüm duyguları kabul etmek bu süreci atlatmanın ilk adımıdır.
“Ergen”lik dönemi, çocukluktan yetişkinliğe geçişin yoğun duygusal ve fiziksel değişimlerle dolu bir süreci temsil eder. Bu süreç, gençler kadar aileler için de zorlayıcı olabilir. Ebeveynler olarak bu dönemde karşılaşabileceğiniz zorluklara karşı nasıl hazırlanabileceğinizi anlamak önemlidir.
Yalnızlık, acı veren çoğu zaman kaçınmak için uğraştığımız bir yaşantıdır. Hatta yalnızlığın verdiği korkuyla sürekli etrafımızdan tehdit görebilme kaygısını dahi yaşarız. Yalnız başımayızdır çünkü. Tek başına bir şeylerle mücadele etme fikri bizi her zaman güçlü hissettirmez. Yoruluruz, yılarız belki. Evdeysek ve yalnızsak bir ses duymak isteyebiliriz. Televizyon sesi, şarkı sözleri… Arkada planda dikkatimizi vermesek dahi yalnızlığımızı gidermeye çalışır o sesler. Kendimizle baş başa kalmaya tahammül bile edemeyiz. Hiç yalnız olmadığı halde yoğun boşluk duygusu ile yanı başındakilere uzaklık hissederek yoğun acı hisseder kimisi de. Çok sayıda insanla bir aradayken bile epey yalnızlık hissedilebilir.
Anne çocuk ilişkisi, sevgi, bağlılık ve karşılıklı destek üzerine kurulu bir bağdır. Ancak bazen bu ilişkide duygusal yükler, fark edilmeden hem anne hem de çocuk üzerinde baskı yaratabilir. Özellikle bazı anneler, geçmişteki fedakarlıklarını veya yaşadıkları zorlukları sık sık dile getirerek çocuklarında suçluluk hissi uyandırabilir. Bu durum, genellikle annenin kendi duygusal ihtiyaçlarını karşılayamaması veya bu ihtiyaçlarını ifade etmekte zorlanmasından kaynaklanır.